28 Şubat, 2011

Bir Bakara suresi al beni gözlerine

 GeL...Bir Bakara suresi al beni gözlerine...
Fetih gibi dikelelim kalk hayatın karşısına..
Toplayalım kalan kırıntılarımızı yerden,
Sayfa sayfa, cüz cüz tut elimden...
Kevser kevser sürsün yalnızlığımız...
Ve gülüşün geceme dolunay gibi,
Sebeb-i meddi dir hayatımın...
GeL Hatmedelim MUTLULUGU defalarca...

hadi varsa gücün temizle alfabemi

Vuslata dair imkânı olmayan sözcüklerin lehçesiyim...

Mümkünatı yok eden şehirler geçiyor virgüllerimden...

Noktaya varınca susmuyorum...
Daha bir yazasım geliyor
nokta arasına sıkışan cümlelerimle hayattan kopmak için...

Naçar kalıyorum içbükey bir harf karmaşasında...

Benliğime kazıdığım üç harfin üç bininci gözyaşını döküyorum...
Üç harfi bol sıfırdı rakamlarla çarpıyorum...

Aşka verilecek eldelerim yok!

Sınırları bana ait olmayan bir yüreğe
hükümranlığım fayda etmez teselli bulmama...!



Bir yaşamın musallaya bakan yüzündeyim...


Tüm düşlerimi beraberimde getirdim....
Hiç gitmeyecekmiş gibi bir geliş ve ardından
hiç gelmeyecek gidiş yapıştı yakama...

İki yakamı bir araya getiremeyecek kadar MECALSIZIM...

Gelişlerle gidişleri kör düğümleyemeyecek kadar CARESIZ…

Tüm yazılmışlığımı silip yüreğimden
gitmelere teşebbüs ediyorum...

Ama ölümden başka yol yok...
Ölüm kapımı çalıncaya dek bekleyerek tüketmeliyim ömrümü...
Mecburum…!

Kalıyorum…!


Düşlerimin bataklığında hiç gelmemiş birine terki yakıştırıyorum....

Korkma!

Düşlerimde bile terkine terkimi gömmeyecek kadarım…

Saat geceyi vuruyor beynimi kemiren sesiyle...

Yeni bir saate yine hoş geldin diyorum...
Yar olduğunu bilmeyen yar’dan dem vuruyorum...

Oysa bilinmezliğiyle ne çok kurulmuştu düşlerime..

Ne çok terk etmişti kendinden bile habersiz.

Ne çok elveda sözcüğü paralamıştı yersiz…

Düşlerim nerden düştüyse

Adı intihar olmuştu yaşamamın...


Özneliğini yüklendiğim tüm yalnızlıklarımdan istifa dilekçemi sundum kendime...

Ölüm fermanım sıkıştırıldı ellerime...

Adına düşen katliam adsızlığımı parçaladı en anlamlı yerinden...

Bu kentten öğrendiğin bütün ihanetlerin
deneme yanılma yöntemlerinin ilk durağıydım ben....
Denedin ve yanıldın sen de...

Çünkü içim satır arası ihanetinle bile gölgelemedi seni bende...

Haklıydın…

Bitmeyecekti…

Olmayacaktı bu düşe konulmuş bir noktam..

Virgüllerle dolu bir düştün beni çok büyüttün…

Ama varlığınla hayat bulan ılgımlarımı anlamadın...
Bilmedin düşler yumağımın tek öznesi olduğunu...

Ne çok bilmediğin vardı. Ne çok bilinmezdin…


Dilimden dökülmeyen sözcükleri suskunluk modunda dinledin..
ve suskunluğumu infaz edip gitmeyi tercih ettin...

Sesin gittiğinin resmi oluyordu...

Gözlerime çarptığım kelimler kaldığını simgeliyordu....

Gitmiş miydin? Ya da giderek kalmayı mı seçmiştin?

Öyle ya gidenler daha bir kalıyordu...

Gitmeyi beceremeyenler adam gibi kalıyordu
kaldığından habersiz...

Sesin kelamına yabancıydı....
Hangiydi yalan söyleyen?

Kendimi bile anlamazken


seni anlamak ağır gelirdi cüsseme....

Sen en anlamdan yoksun yanıydın hilkatimin..

Şimdi sana suskun sessizliğim..





Gitmekle kalmak arasında attığın adımların sonu; TERKIN

Ama dedim ya terkine terkimi gömmeyecek kadarım…!

Kılıfına bürüdüğüm cümlelerin altında eziliyor yaralarım…

Mutluluğu yansıtmak için ayırdığım tuvalime hüzünler sıçrıyor...

İstinassız nefesler barındırıyorum yaşam sığınağında...

Yaşadıklarım dünya sahnemde sergilediğim MELODRAM…

                                         Sen düşlerimdeki büyük…  
                                
Bense düşlerle büyüyen bir küçük…

Ağzı bozuk bir ibare değil kendimde bilediğim...

Sığ bir umudun umutsuzluğun elinden kurtulan kalıntıları…


Arkamda bıraktığım ömrümün duraklarını
başa saramayacak kadar MECALSIZIM....


Hadi bırak yakasız hayallerimin yakasında dolaşmayı...
Daha iki yakamı bir araya getirebilecek kabiliyet yok bende...

Suskunum...

Konuşsam ağıt dizilir yollarıma...!

Konuşsam çığlığım yangına verir en acı yanımı...


Asılsız bir ihbardan kanat çırparım güne...
Günsüzlüğüm günümü silip süpürdü takvimlerden...
Saatler hangi hazanı gösterir şimdi?
Şimdi hangi güz beni ele verir?
Hangi şarkı melodileri ile susar beni?


Elleri ceplerinde olan hayatım yaşama elverişlilikten çıktı artık...

Akran değilim yaşadıklarımla...
Hayatıma el koyuyorum...

Ellerim kana boyuyor dünyamı...
Gök kuşağının tüm renklerini çalıyorum...
Yaslı bir denizin dalgın sularında kendi yüzümü asıyorum...

Ölüm temizleyemeyecek harf kalabalığımı...

Harflerim sana büyük gelecek...

İlk kez göreceksin alfabemin hırçınlığını...


Sana saklı bir ömürde yaşattığım her ölümün
yüzüne karalar çalacaksın...


Derin sessizliğim ilk kez asi konuştu işte...!


Varsa gücün temizle alfabemi...

Payına gitmek kalmak arası yolları yürümekten başka bir şey düşüyorsa
Gel de anla asiliğimin içine eklediğim nidayı...!


Terkine terkimi gömmeyecek
kadarım ya hani !

Sen de terkine bir tümce bağışla hadi...


HADİ VARSA GÜCÜN TEMİZLE

....ALFABEMİ…..

senin için yasak dediler


Senin için yasak dediler.
-Yasaklar çiğnenmek içindir dedim.
Senin için imkansız dediler
-Önemli olan imkansızı başarmak dedim.
Senin için olmaz dediler.
-Dünya da olmayacak şey yok dedim.
Senin için zor dediler
-Kolay olsaydı değeri olmazdı dedim.
Onda bulduğun nedir ki dediler.
-Herkeste arayıp bulamadığım dedim.
Senin için o ne dediler.
-Hayattaki gülen yüzüm dedim.
Ona öyle nasıl bağlandın dediler.
-Ben değil o ”bağladı” dedim.
Oda senin gibi sevdimi dediler.
İşte cevap veremediğim tek şey buydu.
Eğer bunu bilmiyorsan vazgeç dediler.
-”Vazgececek olsaydım sevmezdim” dedim
Can Yücel

Miladım


Birgün kurtulursam şayet bu siyah-beyazlıktan..
Bana geldğin gündür ogün,sanki kalu-beladan..
O'nu hiç tadmamış kadar niyetliymişsin bana.
O'nu hiç görmemiş kadar da ama.
Demem o ki miladım olurdun benim o an.
Çeker giderdim,asırlık yalnızlığımdan,
Çıkar giderdim bi çırpıda,

senin olmadığın bu çağdan.
Demem o ki miladımsın sen benim.
Şimdi ki bu solgunluğum,soluksuzluğum da bundan.
Ama diyorlar ki;Sen bu cana,sui bi misalmişsin.
Bilmiyorlar,Oysa ben öyle bir Sevda'ya haizim ki;
Milatdan sonrasını görmeye ömrüm noksan vefadan.


Şeyda Öztürk

27 Şubat, 2011

suskunluğum


Suskunluğun misafiri olmaktan haz alıyor yüreğim!
Musalla taşındaki cesedin suskunluğu kadar suskunum!
Konuşmalara küstüm! Gemilerim artık kendime yol alıyor.
Her zaman her yerde her istenileni anlatamıyorum.


Kime, neyi, nasıl ispatlayacaksın! o halde suskunluğun elini tutuyorum.
Merhem tutmaz öyle yaralarım var ki! Konuşamıyorum…
İçime atıp susuyorum.
Kurşun geçmez şartlanmış beyinlere söz geçiremiyorum.
Sayfalarca susuyorum.


Kelimelerimin dinlenmeye en çok muhtaç olduğu anlarda,
Beni anlayacak bana derman olacak birini aradığımda,
O çok (boş) konuşanlar kaçıyor.
Sokağımın gece yarısı suskunluğa terk edildiği gibi,
Bende yüreğimi suskunluğun kucağına bırakıyorum
Konuştuğum zaman mahkûm,
Sustuğum zaman zanlı muamelesi görüyorum.
Ne yapacaksın, kime gideceksin…
Anlamsız konuşmalardan kendime sığınıyorum
Zor olanı tercih ettim sustum…


Boğazıma dizilmiş sözcükleri söylemeden, haykıramadan, içime atarak…
Bir bilseler susan birinin gözlerinde çuvallar dolusu kelime olduğunu,
Ve yine bir bilseler söz tükenmişse en güzel cevabın susmak olduğunu
Tarif edemediğim acıları,


Hayal kırıklıklarımı susuşlarımla örtüyorum.
Yüreğimin en ücra köşelerine inen zehirli oklardan
Canım çok yandı!
Konuşursam;
Kırmaktan, kırılmaktan
Gözyaşlarımı tutamamaktan
Kelimeleri yan yana getirememekten
Yaralı kelimeler sunmaktan korkuyorum.
Geri alınmayacak kelimeler adına; ağzımın sürgüsünü çektim!
Şuan boğazımda düğümlenen kelimeleri çarmıha germekle meşgulüm
Sustum…


Ben sustukça suskunluğumun üstüne düşman gibi sözcükler yağsa da
İncitseler de beni, artık vakit susma vaktidir
Korkup kaçtı,
Suçunu kabul etti,
Haksız olduğunu kabullendi diyecekler…
Desinler… Dudağım mühürlü!
Duygularım susuşlarımda saklı kalacak.
Yıllardır biriktirdiğim hiç kullanılmamış kelimelerimi
Devren satılığa çıkarıyorum. İlan verdim!
Alan olmazsa kalbimin morgunda biriktireceğim..
Sahi, her susan haksız mıdır?
Belki de her Suskunluğun arka planında ciltler dolusu anlamlar vardır.
Kim bilir!
Ve bir gün Söylenmemiş cümlelerimi zulama koyup gideceğim bu şehirden
Varsın kaçtı desinler…
Susacağım!
Derin denizleri her rüzgâr dalgalandıramaz

bilemessin


BİLEMESSİN..

BAZEN DÜĞÜMLENİR BOĞAZINA BİRŞEY
ÜZÜNTÜDEN Mİ SEVİNÇTEN Mİ
BİLEMEZSİN!!

AĞLAMAK ÜZEREYKENGÖZYAŞLARIN
DONAR YUVALARINDA
DÖKÜLSÜN MÜ DÖKÜLMESİN Mİ BİLEMEZSİN!!!

ÇOK YAKININDA OLURSUN SEVDİĞİNİN!
DOKUNMAK İSTERKEN ELLERİN KALIR HAVADA
ÇEKSEN Mİ ÇEKMESEN Mİ
BİLEMEZSİN!!!

SÖYLEMEK İSTERKEN NE KADAR SEVDİĞİNİ VE ÖZLEDİĞİNİ!
DİLİN TUTULUVERİR
SÖYLESEN Mİ SÖYLEMESEN Mİ
BİLEMEZSİN!!!!

Seyit Murtaza Kılıç

bezgin


 ışıklar arasında ben kararmış lambayım
aydınlanacak yer yok,sönmeyim de ne yapayım
sanki bir serseri mayın ,sanki bir göktaşıyım
düşüyorum tutmayın ,düşmeyimde ne yapayım
ellerin eller olmuş,gözlerim seller olmuş..
sevgimiz yeller olmuş kaçmayımda ne yapayım..
fısıldaşır hayalin yoklunu her gece..
yoksun işte yoksulum ben dilenip ne yapayım..
her damlada gözyaşım seni bana taşıyor
doldurup kadeh kadeh içmeyip ne yapayım..
her damlada gözyaşım seni bana taşıyor.
doldurup kadeh kadeh içmeyip ne yapayım..
inanki sevgilim sensiz kurumuş bir dünyayım..
senin için dönmüyorsam durmayım ne yapayım..
her mevsimim kış oldu gerçekler hep düş oldu..
yanımda sen yoksan eğer uyanıp ne yapayım..



İlhan İrem..

hayat


Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde,
Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,
Dağlara dönmeli yüzünü insan.
Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak;

Yeni insanlarla 'tanışmalı, yeni keşifler yapacak....
Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, Gerçekleştirmeyi denemeli!
Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir,
Kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı.

Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,
Her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa,
Değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri;
Küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip

Servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini;
Gördüğünü hissedebilmeli!
Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,
Değerli olabilmeli hayat!

İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için!
Başkasının yerine koyabilmeli kendini;
Ağlayan birine "gül", inleyen birine "sus" dememeli!
Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!

Şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı; Sevgisiz, soysuz kalarak!
Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,
Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine...
Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını...


Bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği;
Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli! Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu Olmayı beklememeli!

Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı; Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için; kaçırmamalı!

Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için, hiç Çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin; ağlamayı bilmiyorsan, Neşesizdir kahkahaların;

Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların...
Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten herkesi unutmamalı!
Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için...

Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil,
Söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!
Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere...
Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı bahanelerle tekrarlamaması için!

Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak! Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak!
Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;

Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin;
Zaman bulabilsin; Bir teşekkür, bir elveda için...
Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer; Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten;
Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan!
Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...
Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı...!

sorular


İnsanın kendisine yapabileceği en büyük işkence;
Cevaplarınısadece başkasının bildiği soruları
kendine sorup durmasıydı...

İnsanın bir başkasına yapabileceği en büyük işkence;
Cevaplarınıyalnızca kendisinin bildiği sorular
karşısında susmasıydı...

öğrendim

 
İNSANLARI NE KADAR DÜŞÜNÜRSEM DÜŞÜNEYİM..
ONLARIN BENİ O KADAR DÜŞÜNMEDİKLERİNİ ÖĞRENDİM..
DİLİN KARŞISINDAKİ GÖZLERE KARŞI SÖYLEMEDİĞİ SÖZLERİ,,
PARMAKLARIN KOLAYLIKLA YAZABİLDİNİ ÖĞRENDİM..
EN ÇOK ÖNEMSEDİĞİM KİŞİLERİN BENDEN HEP UZAKLAŞTIKLARINI ÖĞRENDİM..
KALBİM NE KADAR KIRIK OLURSA OLSUN ..
BENİM ACILARIMDAN DOLAYI DURMUYACANI ÖĞRENDİM
VE KALBİMİ ASIL ACITANIN YİNE ""KENDİM"".OLDUNU ÖĞRENDİM..

insanoğlu



İnsanoğlu, çocukluktan sıkılır,
büyümek için acele eder, sonrada çocukluğunu özler.

Önce para kazanmak için sağlığını verir,
sonra da kaybettiği sağlığına kavuşabilmek için parasını…

Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar,
sonra ölür de hiç yaşamamış gibi olur.

Hayata hazırlanmaya ömrünü verir,
fakat o hayatını yaşamaya fırsat bulamaz.

Yarınını o kadar düşünür ki,
bugünü elinden kaçırdığını hiç fark etmez.

26 Şubat, 2011

Leyl ü Nehar Ask


Kalbime düşen ses ağrıyınca
a
ş
k

nedir bildim

Dinle..
Bir cemre düştüğünde toprağa duyduğun ses nasıl ise öyle işte.
Acıyan yanlarına bir yenisini eklemek istercesine.
Ağır, ağrılı ama bildirir varlığını !

Hani bilmek acıdırya her zaman her yanına.
Bildim ve yandım düşünce ses kalbimin ortasına!

Şair diyorya:" Ne içindeyim zamanın,ne de büsbütün dışında."Bildim,
a
ş
k

yanmak imiş.

Tende,

c
a
n

tutsak imiş.

tıkadım kulaklarımı aşkın sesinden başka tınıya, her yanmak keşke bu kadar asil olsa !

Yan ki


Ele geçen şeyin tadı, tuzu, değeri oraya varmak için çekilen yol zahmeti kadardır.
Çölün tozunu yutmayan, 

dilini dudağını çöl güneşinde çatlatmayan
Zemzemin lezzetini bilemez,
Ömür boyu hayalini kurmayan ..

Kabenin kadrini tartamaz.
O halde önce yan ki su seni kandırsın,
Acık ki ekmek damağında bir lezzet bıraksın.
Özle ki bulduğunda gerçekten bulmuş olasın..

Hz. Mevlana

Ben Ölemem.


Ben Ölemem Ki Sen Varken
Ben öldügümde içine göm beni,
Orada kalayim hep yasarcasina.
Ben öldügümde yüreginle sar beni,
Sarsin beni al kanin narçiçekleri gibi.
Ben öldügümde gözlerinde sakla beni,
Baktigin her güzelligi göreyim diye.
Ben öldügümde avcunda sakla beni,
Her dua edisinde yaninda olayim diye.
Serap Özaltun

ah be nefesim


Ah be nefesim yine niye kesildin.. 
Bir küçük kuş gibi niye telaşe verdin kalbim..
Anlat bana neler oldu nazlı ruhum.. 
Hangi cesaretle kim titretebilir ki seni.. 
Bilirler mi aşkla bilendiğini..
Bilirler mi kendini yendiğini..
Ah be sevgi arsızı deli yüreğim.. 
Korkma, bir damla yaş söndürür.. 
Derin bir nefes küllerini süpürür.. 
Bil ki yaşamazdın yanmadan, kor olmadan..
Parlamazdın kara kömürlerden elmas olmadan..

Canımda Acılar



Canımda acılar;
bozkıra dökülmüş yağmur gibiyim!
Bulutlara tütsem Veya toprağa emilsem, kim bilecek yalnızlığımı?
Çoook uzaklardaki kimler: “Başıma damlayan bu yaş, kim bilir hangi yalnızlığın buharıdır ki, bana kadar taşınmış” diyecek?

Canımdaki acılar gibi, varsın
Ama varken var olmadığın günler Ve varken var olamadığım günler geri nasıl gelecek?
Ben ve sen, yani biz Ve bize benzeyen bir çook biz’ler; “bir” olmamak için mi birlikteyiz?
Var olmak, yâr olmaktır bildiğim!
Peki, yârin var olmaması veya var’ın yâr olmaması; kuşsuz ve bulutsuz ve güneşsiz göklere benzemiyor mu?
Su mu yatağını çizer? 

Yoksa dere yatağı mı suyu taşır koynunda?
Yoksa, “yeterince ağlasaydım” mı çizilecekti cevaplarım yüzüme!

Yatağında olmayan sulara “sel” diyorlar!
Ve suyu kurumuş yatakları yeller dolduruyor, yuvarladığı her şeylerle!

Canımda acılar; bozkıra dökülmüş yağmur gibiyim!
Bulutlara tütsem veya toprağa emilsem Yahut sırtüstü devrilmiş birinin gözündeki yaş gibi göl olsam insansız bir kıtanın ortasında; kim bilecek yalnızlığımı?
Kim merak edecek, başına damlayan yaşın; acaba hangi uzaklardaki hangi yalnızlığın buharı olduğunu ve kendine kadar nasıl taşındığını?


Veya kim görecek, nemini benden alıp başını kaldırabilmiş çiçekleri; bütüün ufukların genişliğindeki yer ve her şeyin üstünü örten gök arasında?
Bozkırda kaybolmuş yağmur suyu gibiyim; 

canımda acılar..canımda acılar!

Muammer ERKUL

24 Şubat, 2011

yüz verme şu kalbime


Aklıma danışmadan sevmiş seni kalbim
Onun adına senden çok çok özür dilerim
Tekrarı yaşanmayacak seni temin ederim
Vakit kaybetmeden hayatından çıkar giderim…

Sana bu kaçıncı kaçışı kalbimin benden habersiz
Sözümü de dinlemiyor artık ki o kadar yüzsüz
Korkarım ki bu gidişle bir gün çok sinirlenirim
Keserim nefes alışımı, kalbimi tekletirim…

Seni tanımadan önce sakindi, kan pompalar dururdu
Ne zamanki seni gördü, gözlerin diye kudurdu
Ben bir yandan, aklım bir yandan kaç gece nasihat ettik
Aklım yeter dedi ve uçtu, garibim, onu da kaybettik…

Gecen gün benden habersiz ciğerlerimi de ayartmış
Onlar da adın geçince bir ah çekiyorlar ki görsen
Fark etmedim, akciğerim ağlamaktan su toplamış
Diyorum ki, kalbim sana kaçarsa bi terslesen…

Sen bigün kalbime “ne güzelsin” falan demişsin
Kulaklarım da inanamamış, bana da onlar söyledi
Bu dediğin yetmezmiş gibi bi de tebessüm etmişsin
İşte o gün bugündür kalbim iyice delirdi…

Dilim de zaten kemik yok durup durup seni anıyor
Ağzım kulaklarımla elele, resmen bayram havasında
Kalbimin elinde fırça içimi sana boyuyor
Bense bu işin sonunu düşünme telaşında…

Kontrolümü kaybettim, organlarımda iç savaş
Her biri sana varma yolunda sıraya giricek yavaş yavaş
Son darbeyi de bana hayallerim lutfetmiş




Dün fark ettim üşenmemiş her yanı senle süslemiş…
Vücut bütünlüğümü kaybedicem kalbim yüzünden korkarım
Neredeyse tüm hücrelerim seni sayıklar oldu
İnan baş edemezsem tüm organlarımı bağışlarım
Bak şimdi böyle deyince yine gözlerim doldu…

Neyse kalbimin sevdiceği bana artık müsade
Daha kendimi toplayıp senden kaçacağım yol uzun
A bu arada unutma, kalbimi görürsen tersle
Sıkı sıkıya tembihle, gelirken aklımı da bulsun…

MEHMET ERCAN

sütten çıkma ak kaşıklar

ONLAR GENELLİKLE KOLONİ HALİNDE YAŞARLAR.KAİNATTA İKİ TÜR KAŞIK OLDUĞUNDAN EMİNDİRLER..KENDİ KOLONİLERİNE MENSUP VE DIŞINDAKİLER.

.KOLONİ MENSUBU KAŞIKLARIN HİÇBİR KONUDA HİÇBİR YANLI YAPMAYACAĞINA İNANIRLAR..



YANLIŞ OLAN HEP"DIŞARIDAKİ" DİR..ONLAR HEP İYİLİK YAPARLAR..HEP KORUR KOLLARLAR AMA DIŞARIDAKİLER NANKÖR OLDUĞU İÇİN DEĞERİNİ BİLMEZLER..
SÜTTEN ÇIKMA AK KAŞIKLAR AİLENİZİN BİR KOLU, MESELA KARDEŞLERİNİZİN KARILARI YADA BİR TAKIM AKRABALARINIZ, HAYATINIZA TESADÜFEN BİR SÜRELİNE SOKTUNUZ  BİR GRUP KAŞIK..İŞYERİNDEKİ BİR TOPLULUK, MAHALLENİZDEKİ KOMŞULARINIZ YANİ HAYATINIZDAKİ ÇEŞİTLİ KAŞIKLAR OLABİLİRLER..

ONLAR KİM OLURSA OLSUN..KENDİ KOMÜN HAYATINI SÜRDÜRÜRLER..EĞER DAHA ÖNCE BÖYLE BİR KÖMÜNDEN HABERİNİZ YOKSA TESADÜFEN ARALARINA KARIŞTINIZDA BU BİR NEVİ MÜRİTLİK DURUMU SİZİN HAYATINIZI İÇTEN İÇE KEMİRİR DURUR..

BÜYÜK DOSTLUK GÖSTERİLERİ YAKINLIKLAR SEN BİZİM ARKADAŞIMIZSIN KOMŞUMUSSUN HANGİ VESİLEYLE HAYATINIZDA BULUNURSA ARTIK..GÖSTERİLERİ İÇİNDE ASLINDA "ÖYLE OLMADINIZI" FARKINA VARANA KADAR SİZİNLE BİR GÜZEL EĞLENİRLER..



Birbirlerinin her türlü sakatlığını yamukluğunu bilir ama bilmezden gelirler..Hepsi birbirinin her türlü yamuğunu bildiği için ,biraraya geldiklerinde kendi içlerinden herhangi birisinin aralarında olmaması durumunda “olmayan kaşık buluşmanın konusu “ olmaya mahkumdur.

Ama sanmayın ki birbirlerini gammazlarlar ve o dedikodusu yapılan kaşığın asla bundan haberi olmaz..Olsa da yokmuş gibi davranır ve en fazla o topluluğun içindeki kendine en yakın bulduğu başka bir kaşıkla bu olayı paylaşır.

”En yakın kaşık “ sanki kendisi de o gurubun içinde aynı şeyleri konuşmamış gibi diğer kaşıkları kötüler...eğer bu kaşıkların yakınlıklarına inanmışsanız görmezden gelir aralarında güzel günler geçirirsiniz..

Onların istediği gibi davrandığınız sürece sizden iyisi yoktur..Zaten siz aralarında olmadığınızda kaşıklar bu sefer sizi konuşur ama ( hiçbirisi sizin en yakın kaşığınız olmadığı için) siz bunu bilseniz ya da duysanız da asla bu olanları biriyle konuşamazsınız..


Bu nedenle hep birbirlerine inanırlar,siz hiçbirşeyi anlatamaz,ispatlayamaz ya da itiraz edemezsiniz....rahat bir insansanız “amaaaannn boşver... ne düşünürlerse düşünsünler “ dersiniz...

Birgün canınıza tak eder,öncelikle “sapını durup durup gözünüze sokan kaşıkla” selamı sabahı kesersiniz..Diğer kaşıklar için gün doğmuştur..O kaşıkla her görüşmelerinde sizi konuşurlar..Üstü kapalı ya da açık açık sizden aldıkları haberleri ona,ondan aldıklarını size getirirler...

Olaylar , hayatın akışı size tek tek bütün kaşıkların sizinle ilgili yorumlarını getirir...Sessizce beklersiniz....Hayatınızdaki değişiklikleri dışarıdan izler ve kendilerine hayatınızdan oluşan yeni muhabbet konuları çıkarırlar,susarsınız...

Sonunda zaman içinde sabrınız tükendikçe tek tek bütün kaşıkları kırarsınız...

Kaşıklar yine toplanırlar..Sizden konuşurlar..Hepsi birbirine şöyle der..”Boşver yaaa.. O zaten dengesizin tekiydi ..Biliyorsun diğer kaşığa da aynı şeyi yapmıştı zamanında...”



Aynı nedenle olmadığını bilmesine rağmen bu yorum hepsinin işine gelir ve “Haklısın” der diğer kaşık “ ama insanın gücüne gidiyor ,yakışıyor mu yani bu yaptığı ona..”

Sütten çıkma ak kaşıklar bir kez daha birbirlerinin kıymetini anlayıp daha sıkı kenetlenirler...

Onları tanırsınız.Genellikle koloni halinde dolaşırlar.Ne kendileri,ne koloninin diğer kaşıkları hiçbir konuda,hiçbir yanlış davranış içinde değillerdir.Yanlış olan hep “siz” sinizdir.Onlar size hep iyilik yaparlar,hep korur kollarlar ama siz nankör olduğunuz için değerini bilmezsiniz..

Bakın bakalım etrafınızda kaç tane sütten çıkma ak kaşık kolonisi var..??

23 Şubat, 2011

LaLiM, MeLaLiM, AHVaLiM…

Çile gâh ömrüme sen’sizliği yerleştiren demlerden geliyorum. 
Örtümün altında kalmış duygularımı,
boydan boya sulara bırakıyorum şimdi.
Hava so
ğuk, ellerim buz kesti her sen çarpışında…

Çektim kalemi zülfü yardan… 
Değdirme; karalığına bezenmesin gözlerim!
Aşk-ı mecruhum, dayanamam… 
Arzım hal’e ulaşmaz, şeceresi kalır yokuşlarda…
Meftunum sana ey kalbimin iştiyakı! 
Çilesi ömrüme hediyedir sefil sokakların… 
Dokunursan düşecek bir nefeslik ömür sermayemden… 
Melek suretinde görünme, çığlıklarım sarsar alemi!
 Besleme çocuk cılızlığında bir hayat sunardın önce… 
Bir esame uzantısında kalan şuh vaadinde serildim kapı eşiğine…
Dinledim, sustum aşk dehlizinde… 
Membaı oldum sözlerinin…
Sükuta yeltenen her hamlemi boşa çıkardın…

Na’zar eyleme yar! Lal’im sana… Destursuz girmedim gönlüne… Siyah perdelerden
geçirdi beni hayallerin ama küsmedim… Körüm ben ey! sen aldırmazsan kaleleri
yıkılacak kentimin… 

Zaman korkulu bakışlarını çeksene üzerimden! 
Bakma bana öyle yar’sız yar’sız… 
Zaman’da bir dirhem O yoksa ...ne faydam kalır şu yalanı kendinden dörde katlanmış dünyaya…
Ah yar!n’olur zekatını ödesen bu aşk’ın! Bak
günaha giriyorum, daha fazla sevemiyorum seni…

Utanıyorum… Haya perdesi kat kat dolanıyor kirpiklerime… 
Nazar eyleme yar! ağlamaktan a’ma oldu sözlerim…
Hangi yana bakmasam yoksun… 
Ölüm sarar mı beni hey! sen’sizölümü haram etmişler,
kolay mı böyle hiç yoktan ölmek? 
Medcezirdir  bu aşkın mevsimi! 
yaşayamasam ne çıkar ki sen’den? ne eksilir, ne düşer ki
yoksullu
ğuna? Ben bir adım sen’de, sen bin adım ötemde… Özrü
kabahatinden büyük kaçı
şların varken hangi yalanına inandıracaksın söyle!



Dur yar, dur! Bana na’zar eyleme! 
Lal’im görmez misin? Tutulur dilim, kesilir nefesim…
Çirkin bir siluete bürünürüm, geçmişim yaşlanır,
kamburu çıkar duygularımın…

Duraklar bana ihanetinin temsili kayıp ilanlarınla hücre olur… 
Her otobüs gardiyan suretinde geçer içimden, ezer tüm sen’li
yanlarımı… Ah etmem yar ama sen n’olur nazar etme bana! Bakamıyorum ardına… Kalamıyorum
uçsuz bucaksız so
ğukluğunda… 

Donduruyorsun!
Aşk’ının erdeminde sular kaynarsa durma!
Deva’m sen olsan da meyletmem şifana… 
Bu dava düşsün,kırılsın kalemi bela’mın! 
doksan dokuz tesbih sabrıdır sana çekilen figanım… 
Cehdime ihanet etmem canımın üzerine kayalar koyulsa da…
Bir Bilal sükutu dolar felcinden oyuklaşan dilime… 
Susarım kesik kesik yar! selamın başım üstünden geçsin… 
Bakılası bir yüz bırakmadın sen bana…
Melalim n’olur közümü körükleme! yakışmaz bana
adımlarının vuraca
ğı topraklara kuyular büyütmek… 

istemem Yusuf kadar cihanda güzelliğinin duyulmasını.
yüz görümlüğümü iç cebinden çıkarana kadar Züleyha güzelliğim yok! Sevdana bereket olsun amma sakın hicabına düşürme gözlerimi!
Ey kıblesine aşk düşürdüğüm sevda sözcüğüm! 
Kerem eyle,demlensin içimde mahzun suretin…
Çelik duvarlar büyütme, yok takatim! cüssem
bu kalıplara küçük gelir, n’olur zorla sı
ğdırma
yoksullu
ğuna! uzansam yetmez kollarım… 

Damarlarım çekilir, kısalır kemiklerim… 
Gölgem bile kalmaz kaldırımlarda…
Haziran’da dolanırken hayallerimi eylül’e çevirme yar!
hissiyatım bir elif miktarında… 
Değerse diline gerisi yok! çekersin içine ve yıkılır bütün kapılarım…
Lütfuna duçar olacak dua mahiyetiyle sana bu seslenişim… 
Aczi yetimden emr’olunduğu gibi dosdoğru
varmaktı huzur’a canım. Hizaya gelmeyen bütün ta
şkınlıklarıma
çekildi ah’larım… Tövbeler olsun ki senin adını bir kez olsun gö
ğümden almadım. Ekmek buğusu kokusunda tefekkür eyledi gönlüm Yaradan’a…

Na’zar eyleme yar, lal’im sana! Yar mısın yoksa yaralayan mısın? Hasretim
yetmeyecek ömrüme bilirim… Sen böyle uzaktan baktıkça vuslat da karşılamayacak bu bekleyişi… 

Zemzem tadı mübarekliğinde düştün avuçlarıma ama doyurmadın say koşuşlarına…
Vah benim çile gah bedevi yalnızlığım! Tükendin de bitmedin…
Saatim ertelenmiş yaşanmamışlıkları zihnimden alaşağı ederken, kavrulmuş
harflerimin dü
şeceği satırlara zifiri karanlığını mühürlüyor. Damla damla yaşlar hücum edip talan ediyor gönül vadilerimi. Ah
yar! hiçli
ğimi vurma, kanıyorum… Sırtımdaki izleri doldurmayacak
kara topraklar bile; öylesi derin… 

Usandırma n’olur! Gel, gel de düşür aşkını tahtımdan…


Na’zar eyleme yar!
Lal’im…
Ahvalim mecalsiz…
Külliyen yalan olsun a
şk’sız geçtiğim her gün!
Sen Na’zar eyleme de A
şk konsun benim adım!

Gecelerdeki Hikmet

Geceleri karanlık deyip de geçme sakın
Onda ne bilinmez gizler, ne ağlayan gözler var…
Karanlık var ise aydınlık da o nisbette yakın
Karanlığın bittiği yerde mutlaka aydınlık başlar.
Gün katili karanlık öldürüp teslim eder
Gecenin süzgecinden geçip doğar aydın günler.
Akıl ermez gecenin gizine, hikmetine
Kul kavuştu gecenin o büyük nimetine
Yüce Kitabını bile Allah bir gece indirdi
Kararmış nice ruhu nurlandırıp sevindirdi.
Kur’an’ ın her hecesinde bir gece esrarı