26 Şubat, 2011

Canımda Acılar



Canımda acılar;
bozkıra dökülmüş yağmur gibiyim!
Bulutlara tütsem Veya toprağa emilsem, kim bilecek yalnızlığımı?
Çoook uzaklardaki kimler: “Başıma damlayan bu yaş, kim bilir hangi yalnızlığın buharıdır ki, bana kadar taşınmış” diyecek?

Canımdaki acılar gibi, varsın
Ama varken var olmadığın günler Ve varken var olamadığım günler geri nasıl gelecek?
Ben ve sen, yani biz Ve bize benzeyen bir çook biz’ler; “bir” olmamak için mi birlikteyiz?
Var olmak, yâr olmaktır bildiğim!
Peki, yârin var olmaması veya var’ın yâr olmaması; kuşsuz ve bulutsuz ve güneşsiz göklere benzemiyor mu?
Su mu yatağını çizer? 

Yoksa dere yatağı mı suyu taşır koynunda?
Yoksa, “yeterince ağlasaydım” mı çizilecekti cevaplarım yüzüme!

Yatağında olmayan sulara “sel” diyorlar!
Ve suyu kurumuş yatakları yeller dolduruyor, yuvarladığı her şeylerle!

Canımda acılar; bozkıra dökülmüş yağmur gibiyim!
Bulutlara tütsem veya toprağa emilsem Yahut sırtüstü devrilmiş birinin gözündeki yaş gibi göl olsam insansız bir kıtanın ortasında; kim bilecek yalnızlığımı?
Kim merak edecek, başına damlayan yaşın; acaba hangi uzaklardaki hangi yalnızlığın buharı olduğunu ve kendine kadar nasıl taşındığını?


Veya kim görecek, nemini benden alıp başını kaldırabilmiş çiçekleri; bütüün ufukların genişliğindeki yer ve her şeyin üstünü örten gök arasında?
Bozkırda kaybolmuş yağmur suyu gibiyim; 

canımda acılar..canımda acılar!

Muammer ERKUL

Hiç yorum yok: