21 Şubat, 2011

ölümün yaşı


Kaç gün ömrüm kaldı doktor? Kaç nefes alımı, kaç nefes verimi? Kaç kez daha kasılacak ve gerilecek, kan pompalamakla görevli kalbim? Kaç sevgiye başlayıp kaçını bitirecek muhabbet ve aşkla görevli kalbim? Gözlerimin kararmasına çok var mı, kulaklarımın ağır işitmeye başlamasına? Yoksa doktor, hepsi aynı anda mı olacak? Son nefes, son kalp atışı, gözün kararması, kulakların susması.

Bana ölüm yaşımı söyler misin doktor? Yani, ölüme olan mesafem ne kadar? Söyle doktor, yaş günlerim için şimdiden hazırlık yapmalıyım, öyle değil mi? Yoksa sen kutlamaz mısın yaş günlerini? Mum yakmaz mısın, pasta kesmez misin, hediye kabul etmez misin, e-maillere gelen sevimli e-kartlarla neşelenmez misin? Ben de bilmek istiyorum ölüm yaşımı? Benim de kendime göre hazırlıklarım var. Bana da çiçek getirecekler, ama adı çelenk olacak. Bana da gelecekler bu özel günüm için, adı 'taziye' olacak. E-postalarıma bakamayacağım çünkü en uzun vadeli internet abonelikleri 'ömür boyu'. Öldükten sonra sahip olunabilecek bir elektronik posta hesabı bulunamadı henüz doktor.








Yapılan tahliller ne diyor? Grafiklerde bir tarih yok mu? Doktorlar tarih bilmez mi doktor? Tarih, ölüm tarihi. Uzmanlık alanınızın dışında bir bilim mi tarih. Tarihçilere sorsam onlar bilir mi?
Ben öldükten sonra, bana artık ne dahiliyeci, ne ortapedist, ne şucu ne bucu bakacak. Belki adlî tıpçıların polikinliğine giderim. Gün almam, hemen muayene ederler. Teşhisi koyarlar ama tedavi için başka bir zaman boyutuna sevk alırım.


Üstüme gazete örterler. Umarım, promosyon ekleri olmaz. Hatta bizzat kendileri de. Hatta belki ben onların üstüne çıkarım bir ilan olarak. Ölümüm santim-sütün hesabı bilmem kaç dolar eder, o dolarlar da Merkez Bankası'nın günlük kuru üzerinden bilmem kaç milyon Türk Lirası... 'Az sonra...'lardan önce anılması için bu ölümün orijinal olması lazım. Önemsiz kişilerin önceden tahmin edilen ölümlerinin ne orijinallikleri olabilir ki. Hele hiç acıklı bir yönü yoksa.



Henüz hesaplayamadın mı doktor ölüm yaşımı? Bana sorarlarsa ne diyeyim? "İnsan hissettiği ölüm yaşındadır" iyi bir cevap olabilir mi? Belki "Hiç göstermiyorsun" diyen olur da içim ferahlar.
Son bir kez ziyaret ederim dostları. "Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar" der, yatırmam doğalgaz ve su faturalarını. Vasiyetimi hazırlarım. Yarım kalan şiir ve hikâyelerimi tamamlarım. Ocağı söndürür, suyun kaynamasını beklemeden demlerim çayı; çok acelemiz varsa. Bir tarih vermeyecek misin doktor?
En azından şıkları söyle, seçimi ben yapayım. "En erken şu tarih, en geç bu tarih" de.
Benim için aşağı yukarı bir tahminde bulunursun ama ya sen doktor? Kendi ölüm yaşını biliyor musun? Benden önce ölmeyeceğini garanti edebilir misin? İmzalanmış bir sözleşme var mı? Ölümle değil, ömürle uğraşıyorum diyorsun. Hoş ve fakat boş bir laf. Ya ömrünü nasıl geçirdin doktor? "Bilemem. Her an olabilir.



Belki cümlemi bitiremeden" diyorsun ama hiç de bu sözüne uygun davranmıyorsun. Her an ölebilecek biri durmuyor karşımda. Çok rahat, nasıl derler... relax'sın doktor. Ölüm seni korkuturmuş, öyle dedin. Bu korktuğun ve her an karşına dikilecek vakıaya karşı çok duyarsızsın. O kadar rahatsın ki, bu çelişkinden dolayı seni kutlamam bile gerekebilir. Ne var ki, bu rahatlığın cesaretinden kaynaklanmıyor. Ölümden korkmam deseydin işte o zaman öperdim seni alnından.
Beni de kendin gibi korkak sandın, o yüzden söylemiyorsun yaşımı. Bilgi alma hakkım nasıl da gaspediliyor. Nasıl olsa ölecek bari giderayak bir hakkını gasbedeyim diyorsun. Alacağın olsun doktor. Bu işin rövanşı da var.


Eğer bilmediğin için söylemiyorsan, acırım sana. Bunca yıl boşuna mı okudun?
Tekerrürden ibaret de olsa bir tarih vermeyecek misin?
Kaç gün kaldı, söyle!

Hiç yorum yok: