01 Mart, 2011

Aşığın hali


Aşığın hali, mum ışığının etrafında dönen pervaneye benzer.
Işık, pervaneyi, yani küçük kelebekçiyi yakıp yandırmaktadır.
“Şem’i gör kim yanmadan yandırmadı
pervaneyi” der, Fuzuli. 

Pervane içten içe yanan mumun ışığına vurgundur. 
Bir an ona yakın olabilmek için etrafında divane olup dururken, çember git gide daralmaya başlar. Pervanenin cesareti ve şevki, özlemini kamçılayan her mesafe,mumun alevine dokunma ve sıcaklığını duyma isteğini kamçılar. 
“Biraz daha,
biraz daha yakın olayım” derken sonunda kanadını ateşe kaptırır. Ateşe karışan
aşkı, vücudunu küle döndürür. Yandıkça aşkın hakikatine varır, Mecnun’un
Leyla’sında ilahi aşkı bulduğu gibi…

Pervanenin aşkla seyre daldığı mum, ilahi nurdur ki bu ışık, Hak aşkını arayan
salik’in kalbini aydınlatır. Aydınlattıkça yakar, yaktıkça irfana ulaştırır;
dış dünyaya Allah’ın nazarıyla baktırır.

Aşığın gönlünde aşk ateşi, ruhunun hicranını alıp götürür. Nereye baksa
sevgiliyi görür. Aşkıyla aydınlatmaya çalışır ahını, hicranını. Hiç uyumaz,
sevgilini adı dilinde, gözü kapıda vuslat anını bekler. Aşkı, vadiye benzeten Feridüttin Atar, “Bu vadiye düşen kor ateşler gibi yanar” der. 


“Aşık, susuz
kalıp çöllerde hararetle koşan, koştukça, yanan bir alevlenip yükselen kimsenin
haline benzer. Aşık, işin sonunu düşünmez.
Aşk baştan sona gönül işidir”

Hiç yorum yok: